Devrim karşıtı saldırılar, yobazlığın artması, bölgesel güçler arası düşmanlığın artması (Arabistan, Türkiye, İsrail, İran…) ve emperyalist bloklar arası rekabetin (Rusya ile Çin’e karşı ABD ve Avrupa Birliği) etkisiyle Yakın Doğu kaosa sürüklenmektedir. Çok çeşitli ve bazen aralarında muhalif de olan güçler yığınların İran’da (2009), Tunus’ta (2011), Mısır’da (2011), Suriye’de (2011), Libya’da (2011), Fas’ta (2011), Yemen’de (2011), Bahreyn’de (2011) ve Türkiye’de (2013) despot burjuva rejimlerine karşı spontane hareketlerine karşı birleşmiştir…
Devrim karşıtı hareket Afrika’da ve Yakın Doğuda kendini gösteriyor
Bahreyn’de Suudi Arabistan ordusu Şii ayaklanmasını 2011 yılında ezmiştir. Libya, Amerikan ve Fransız ordularının elde ettiği Kaddafi ‘nin düşüşünden beri gerici bir sivil savaşla çalkalanmaktadır. Mısır’da Amerikanın desteklediği mareşal Sisi’nin darbesi 2013 senesinde işçi ve gençlik hareketini ezmiştir. İsrail ise 2014 yılında Gazze şeridine yeniden saldırmıştır.
Suriye’de 2012 yılında İslamcı gruplar — Özgür Suriye Ordusu (Müslüman Kardeşlerin ÖSO’su), El Nusra Cephesi (El Kaide’ye sadık cihatçılar), Irak ve Şam İslam Devleti (El Kaide’den ayrılmış cihatçı IŞİD) — kasap Esed’e karşı halk ayaklanmasını onunki kadar burjuva ve daha da gerici bir rejim kurmaya çalışmak için kullanmışlardır. Buna ek olarak kendi halkına işkence uygulayan Esed rejimine Rusya’dan yardım, İran ile Lübnan’lı Hizbullah’tan ise askeri yardım gelmiştir. Böylece Esed 2014 yılında Suriye’nin bir bölümünü tekrar fethetmiş ve Halep’i tehdit eder bir konuma gelmiştir.
2003 senesindeki saldırı ve 2011 yılına dek süren Amerikan işgali, Birinci Cihan Harbinin sonrasında Fransız ve İngiliz emperyalizmlerinin arasındaki anlaşmaya dayanarak sunî bir bölünmeyle oluşturulan Irak’ın parçalanmasına yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşının sonrasında Yakın Doğuda Büyük Britanya’nın yerine geçen emperyalist düzenin jandarması Suriye’nin 2011’deki çöküşüne razı gibi görünüyordu.
Ancak dünyanın tüm emperyalist güçleri, kimi İran’daki İslamcı diktatörlük olsun, kimi Körfez’deki mutlak monarşiler ve Türkiye’deki seçilmiş İslamcı hükûmet olsun, başlangıçta kendilerinin kurup finanse ettiği İslamcı grupların artık kendilerine itaat etmediğini görmüşlerdir. Afganistan’daki Talibanların yaptığı gibi faşist İslamcı gruplar kendi egemenliklerini kurmaya çalışmaktadırlar. IŞİD, haziran ayında Irak’ın kuzeyinde Amerika tarafından silahlandırılmış (işin aslında Siit Irak burjuvazisinin milisi olan) Irak ordusunu, bunun ardından da iki küçük Kürt devletinin silahlı kuvvetleri olan peşmergeleri yenmiştir. Gerek Irak ordusu, gerek peşmergeler Musul’un birkaç bin faşist milis tarafından alınmasının önüne geçememiştir. IŞİD, Irak ve Suriye’nin hatırı sayılır önemde bölgeleri üzerinde adı “İslam Devleti” (İD) olan sözde bir hilâfet kurmuştur.
2013 yılından beri Obama oğul Esed’i devirmeye o kadar hevesli görünmemektedir ki bu durum kendini dikkatsizce öne çıkaran Hollande’ın, Batı’nın lideri Rusya ile kimyevi silahsızlanmayı görüştüğünde gülünç bir duruma düşmesine yol açmıştır.
Bölgedeki istikrarsızlık, Irak rejiminin çöküşü, İD’nin kontrol edilemez olması batılı emperyalist güçleri İran, Rusya ve Çin ile yakınlaşma aramaya ve İslam Devletini bombalamaya itmiştir. Amerikan ordusunun (ve buna Fransa dahil olmak üzere başka orduların) bombardımanları askeri olarak etkili olsa da Amerika ve Avrupa’dan gelen gönüllülerin gösterdiği gibi siyasi olarak bu İslamcı akımı güçlendirmektedir.
Suriye’de Kürt azınlık İslamcı gruplara karşı direniyor
İslam Devleti, Amerika’nın müttefikleri olan Körfez monarşilerine ve İsrail’e saldırmaktan kaçınmaktadır. Ancak Suriye ve Irak’ta İslamcı mafyacılar savaş esirlerini, işçi militanları ve batılı rehineleri öldürmekte, muhaliflere işkence uygulamakta ve millî ya da dinî azınlık mensuplarının mallarını çalmakta ve onlara tecavüz etmektedir. Suriye’de Esed’in ordusundan çok ÖSO ve Kürtler ile savaşmaktadırlar. Bu şekilde cihatçılar Türkiye sınırında Kobani’deki direnci kırmaya çalışmakta ve tüm Suriye Kürdistanını tehdit etmektedirler.
2012 haziranında PKK’nın Suriye dalı olan Demokratik Birlik Partisi, Şam rejiminin hoşgörüsüyle Suriye’deki Kürt bölgelerinin kontrolünü ele almış ve bunun ardından özerk kurumlar kurmaya başlamıştır. PKK’nın denetimi altında ve güçlü bir baskıcı teşkilatlanmaya dayanarak, arasında boşluklar bulunan bir bölgede gelişen bu devlet başlangıcı, cinsiyet eşitliğine, dinî azınlıkların entegrasyonuna ve bir çeşit yerel özyönetime dayalı bir sosyal proje taşımak istemektedir. (Le Monde, 10 eylül 2014)
Irak ve ardından Suriye’yi perişan eden iç savaşın çelişkisi, daha önceki (ikisi de Arap Baas partisine ait) rejimler tarafından baskıya uğrayan Kürt azınlığın geçici olarak bir özerklik elde etmiş olmalarıdır, ki bu bölgelerin doğal gaz ve petrol yatakları içermesi bunu daha da mühim kılmaktadır. Buna milliyetçi Kürt teşkilatların haklı olarak İslamcı faşist gruplara karşı silaha sarılmalarını da eklemek gerekir. Suriye Kürdistanında diğer lisanlara zarar vermeden Kürtçe eğitim veren okullar açılmakta, laiklik garanti altına alınmakta ve kadınlar görece özgürleşmektedir.
Türkiye’de Kürdistan’ın bir bölümü PKK (Partiya Karkerên Kurdistan, başlangıcındaki maoizmi reddetmiş ancak lidere aşırı bağlılıktan ve Kürt muhaliflerine karşı şiddet kullanımından vazgeçmemiş Kürdistan İşçi Partisi) etkisi altındadır. Suriye’de ise Kürdistan’ın bir bölümü PYD tarafından yönetilmektedir (Partiya Yekîtiya Demokrat, Demokratik Birlik Partisi, PKK’ya çok yakındır). Irak’ın kuzeydoğusu PDK (Partîya Demokrata Kurdistan, Kürdistan Demokratik Partisi) ve UPK (Yekîtîya Niştimanîya Kurdistan, Kürdistan Yurtseverler Birliği, “sosyalist” enternasyonal mensubu) arasında paylaşılmıştır.
Tüm bu milliyetçi teşkilatlar burjuvadır. Mesela, bazı Bakunincilerin desteklediği PKK’nın programı, ekonomi için inanılması zor kapitalist bir otarşidir (“kendi kendine yeterlilik”), siyaset içinse sosyalizm veya sınıf mücadelesinden bahsetmeyen burjuva demokrasidir.
Kürtlerin iç sorunları için ise demokratik birlik prensibi uygulanır. (Abdullah Öcalan, Manifesto, 20 mart 2005)
Kürt burjuva milliyetçiliğin çıkmazı
Kurtarılmış bölgeler savunmasızdır çünkü milliyetçi teşkilatlar kendi aralarında bölünmüş bir vaziyettedir ve burjuva olmaları sebebiyle gerek Arap gerek dinci olsun baskıcı tüm rejimleri alaşağı edecek sosyal bir devrim için ne emperyalist ülkelerin ne de Batı Asya ülkelerinin proletaryasına çağrıda bulunabilirler. Gerçekten de olası bir işçi, memur ve fakir çiftçi hareketi aynı zamanda PKK-PYD, UPK ile PDK’nın temsil ettiği Kürt toprak sahipleri ve kapitalistleriyle de hesaplaşacaktır.
Bunun sonucu olarak Kürt milliyetçi teşkilatları bölgedeki herhangi bir burjuva devlete güvenmeye, milli azınlıkların haklarına hiçbir ilgi göstermeyen ve bunları kendi çıkarları bir müttefik değişimine işaret ederse görmezden gelecek olan herhangi bir emperyalizme güvenmeye mahkûmdur. Türkiye’de PKK İran’a 2004 senesine kadar, Suriye’ye ise 2011 yılına kadar sıcak davranıyordu. Irak UPK’sı da İran ve Suriye kartını oynuyordu. Irak PDK’sı hâlâ Amerika, İsrail ve Türkiye’ye güvenmektedir.
Amerikan emperyalizmi (Fransız ve başka emperyalizmler ile) 1990 yılında Irak’a karşı müdahalede bulunduğunda Kürtleri ayaklanmaya cesaretlendirmiş; daha sonra da onları Saddam Hüseyin’in ordusunun kıyımına bırakmıştır. 1999 senesinde Amerikan ve İsrail gizli servisleri Kenya’da sürgünde olan PKK liderini kaçırıp Türk devletine teslim etmişlerdir. NATO üyesi ve Amerikan ordusuyla belli aralıklarla tatbikat yapan Türkiye, periyodik olarak Kürt azınlığa karşı bir savaş yürütmektedir ve 2014 yılına dek IŞİD’de dahil Suriye’deki İslamcı gruplara yardımda bulunmuştur. Hâlâ özerk Kürt bölgelerin hudutlarını kapalı tutmaktadır.
Bölgedeki bir burjuva devlete ya da herhangi bir emperyalist devlete tabi olmanın bir diğer sonucu da mevcut hudutlara saygı gösterilmesi ve bunun milliyetçilerin Suriye, Irak, İran ve Türkiye’deki Kürtlerin bütününe çağrıda bulunmalarını engellemesidir. 2014 başında PYD-PKK, Suriye özerk Kürt bölgelerinin Bildirgesini, yani Suriye Kürdistanında Anayasa görevi gören “Sosyal Sözleşmeyi” duyurmuştur. Açık bir şekilde PYD Suriye sınırlarını tanımaktadır.
Bu bildirgeyle biz, özerk Bölgelerin halkı, kamu hayatında herkesin kendisini özgürce ifade edebilmesi için demokratik katılım, uzlaşma ve çoğulculuk anlayışıyla birleşiyoruz. Merkezcilikten, militarizmden, otoriter rejimden ve kamu işlerine dinî otoritelerin karışmasından kurtulmuş bir toplumun kurulmasıyla Bildirge, Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanımakta ve iç ve uluslararası barışın teminini istemektedir (Toplum sözleşmesi, 6 ocak 2014)
Son olarak, bölgedeki rakip devletler ve emperyalist güçler rakip milliyetçi klikleri kendi aralarında fikirler ile değil, silahlarla savaşmaya itmektedirler. Böylece, 1994 ve 1998 yılları arasında PKK tarafından desteklenen UPK Irak ordusuna dayanan PDK ile silahlı çatışmaya girişmiştir ve bu kentler ve kırsal kesimdeki Kürt çalışanların zararına olmuştur.
Yakın doğuda sömürülen ve baskıya uğrayan tüm kitlelerin başını çekmek için Kürt proletaryası burjuva milliyetçilikten kurtulmalıdır
Kürt milliyetçiliğinin burjuva yapısı, bölgedeki burjuva devletlere ve emperyalist güçlere dayalı ölümcül hayalleri, Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerini savunmasız bırakmaktadır. Böylece 2014 senesinde Yezidi Kürtler, UPK ve PDK birliklerinin geri çekilmesi yüzünden İslam Devleti tarafından katledilmişlerdir. Aynı şekilde Kobani bölgesi, ki Suriye’de PYD-PKK’nın elinde bulunan üç kantondan biriydi, İD tarafından fethedilmiştir. Buna tek istisna İslamcı Türk devletinin örtülü yardımıyla şu anda kuşatılmış olan Kobani kentidir. Türk ordusu bölgedeki tüm ülkelerdeki Kürt savaşçıların İslamcı faşistleri ezmelerine mani olmaktadır.
Çağımızda sadece proletarya demokratik vazifeleri sonuna kadar götürebilir: özgürlükler, toprak reformu, emperyalizmden bağımsızlık, laiklik, kadınların özgürleşmesi, baskı gören azınlıkların millî hakları… Özellikle Kürtlerin kendi geleceklerini kendilerinin belirlemeleri bölgedeki kapitalist devletler son bulmadığı sürece hayata geçirilemez.
Tüm dünyadaki Kürt işçi ve öğrenciler Arap, Türk, İranlı kardeşleriyle birleşip ortak sömürücülerine ve baskıcılarına karşı mücadeleye etmelidirler. Kürt işçi ve memurlar kendilerini sömüren ve yanıltan Kürt burjuvazisine tüm desteği geri çekip her devlette diğer emekçiler ile devrimci işçi partisi kurmalıdırlar. Bu partiler aralarında (ve Kuzey Afrika, Asya’nın geri kalanıyla emperyalist ülkelerde bulunan partiler ile) Marksist temelde tekrar inşası gereken Komünist Enternasyonal aracılığıyla bağlı olacaktır.
Emperyalist bombardımanlara son! Türk ordusunun Suriye sınırına uyguladığı abluka kaldırılsın! Eğilimleri ne olursa olsun tüm Kürt militanların Kobani’ye özgürce erişimi! Suriye Kürtleri için silahlar!
Dünyadaki tüm işçi teşkilatlarının Kürt halkıyla dayanışması! Yakın Doğudaki ve Avrupa’daki tüm Kürt siyasi mahpuslar için özgürlük! PKK’nın Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinin terörist teşkilat listesinden çıkarılması!
Suriye, Irak, Türkiye ve İran’da işçi ve çiftçi hükûmeti! Kürtler için kendi geleceklerini kendilerinin belirleme ve istiyorlarsa kendi devletlerini oluşturma hakkı! Yakın Doğu Sosyalist Federasyonu!