Giriş
SSCB’nin kapitalizme entegre olmasıyla oluşan ulus-devlet temelli burjuva devletler sisteminin gerici karakterinin yıkıcı bir ürünü olan Dağlık Karabağ’da savaş gerçeği birkez daha filizlendi. Ermenistan 16 kişinin öldüğü 100’den fazla kişinin yaralı olduğunu şöylerken, Azerbaycan ciddi kayıplara uğradığını kabul etsede henüz detay vermedi. Bu savaş Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki basit bir sınır savaşı değildir. Çoktan uluslarası emperyal bir boyuta taşınmıştır. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki çatışma ırak, Suriye, Libya’daki emperyalist paylaşımın Kafkasya cephesinin açılma sürecine evrilmektedir. Bu savaşın doğru bir analizini yapmak ve doğru siyasal sonuçlar çıkartmak için Dağlık Karabağ sorununun tarihsel kökenini irdelemek gerekir. Bu çalışmamızda Karabağ sorunun tarihsel kökenini, savaşın niteliğini, savaşın taraflarının tutumlarını ve hedeflerini, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan devrimcilerinin enternasyonal görevlerini somutlama gayreti içinde olacağız.
Dağlık Karabağ Sorununun Tarihsel Kökeni
Lenin’in halklar hapishanesi olarak tariflediği Çarlık Rusya’sında tüm halklar ağır baskı altındaydı. Ekim devrimiyle birlikte bu halklar özgürlüklerine kavuştu, üzerindeki tüm ulusal baskılar kalkarak, kendi kaderlerini tayin hakkına kavuştular. Ekim devrimiyle birlikte Çarlık otokrasisi altındaki tüm halkların işçi iktidarı altında ulusal hakları, devletleri, özerk bölgeleri oluştu. Ekim devrimiyle birlikte tüm halklar gibi Ermenistan ve Azerbaycan emekçileride kardeşleşmişti. Ekim devriminin bürokasinin eliyle ihanete uğraması, dünya devriminin boğulmasıyla Sovyet halklarının kaderi bambaşka bir noktaya savruldu. Stalinci bürokasinin « Tek ülkede sosyalizm » gerici ütopyasının pratikteki karşılığı » Büyük Rus Şovenizm » devlet politikası haline dönüşmesinde düğümlendi. Bu politikanın sonucu olarak halklar arasındaki eski önyargıların yeşermesine zemin hazırladı. Egemen bürokrasi halklar arasında yeşeren eski önyargıları çıkarları doğrultusunda kullandı, duruma göre besledi. 80’lerden sonra başlıyacak kanlı süreçlerin temelini atmış oldu. Dağlık Karabağ olarak adlandırılan bölge Azerbaycan sınırları içinde bir iç adacık olarak kalmaktadır. 1923’te bölgeye özerklik tanınmasının nedenide bu konumu yüzdendir. SSCB’nin kapitalizme entgre olma süreçleri olan 80’lerin sonunda milliyetçilik üst düzeye ulaştı. 1980’lerin sonunda Dağlık Karabağ yönetimini oluşturan ulusal konsey Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması kararını aldılar. Bu karar hem Karabağ’da hemde Ermenistan’da kitlesel destek gösterileriyle karşılandı. Bu karara karşılık Azerbaycan’da Bakü’nün kuzeyindeki Sumgayıt kentinde yaşıyan Ermenilere karşı ırkçı saldırılar örgütlendi. Bu saldırıların sonucunda 32 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce insan yaralandı. Ermenilerin yoğun yaşadıkları bölgelerde evleri, mahalleri talan edildi. Tüm bu ırkçı saldırı Azerbaycan ordusu öncülüğünde yapıldı. Moskova bu değişikliği kabul etmeyerek, bu kararı destekleyen kitleleri bastırmıştır. İki ülke arasındaki bazı bölgelerde zorunlu tehcir uygulanmıştır. 1989 Karabağ dogrudan Moskova’ya bağlanmıştır. Azerbaycan kısa bir süre sonra Karabağ’a askeri çıkartmada bulunarak doğrudan egemenlik ilan etmistir. Bunun üzerine Moskova yönetimi bölgeyi Azerbaycan’a devretmiştir. 1991 yılına geldiğinde SSCB’nin çözülüşünün tamamlanması süreci başladı. Hızla tüm SSCB’deki ülkeler kapitalizme geçtiğini bağımsız ulus devletler olduklarını ilan etme süreci başladı. 1991 yılında Azerbaycan ve Ermenistan birer ay arayla SSCB’den ayrıldıklarını bağımsız kapitalist devletler olduklarını ilan ettiler. O süreçte Dağlık Karabağ yönetimi özerklik referandumuna gitti. Referandumdan sonrada Dağlık Karabağ yönetimi bağımsızlık ilan etti. SSCB’den ayrılan tüm devletlerin bağımsızlıkları tanınmasına rağmen hâla dünyada hiçbir devletin varlığını kabul etmediği ülke Dağlık Karabağ’dır. Dağlık Karabağ’ın bağımsızlık ilanını tanımayan Azerbaycan ve Ermenistan, Karabağ üzerinde hak talep ederek, uzun yıllar sürecek çatışma, katliamlar ve savaşların önünü açmış oldu. Sürekli gündeme gelen Hocalı katliamıda bu yıllarda gerçekleşti. Savaş sürecinde Ermenistan, Dağlık Karabağ ile sınırları arasında kalan tampon bölge işlevi gören koridorda yer alan 6 rayonu işgal etti, 88-93 yılları arasında devam eden bu savaşta, 1 milyondan fazla Azeri yaşadıkları topraklardan zorunlu tehcire maruz kaldılar. Savaşın sonunda 30 bin kişi hayatını kaybetti. 1994’te ateşkes ilan edilsede, defalarca kez ihlal edildi, defalarca çatışmalar ve savaşların eşiğine gelinildi. Mevcut tüm burjuva alternatifler kalıcı bir barış üretebilme yetisine sahip değildir. Çünkü tüm çözüm önerileri Dağlık Karabağ’ın kimin hegomonyasında olacağı üzerinden dönmektedir. Azerbaycan burjuva devleti, SSCB döneminde özerk olan Karabağ’ın kendi sınırları dahilinde olduğu için orayı kendi toprağı ilan etmekte, kendisine bağlanması gerektiğini savunmaktadır. Oysa Karabağ halkı iki kere Azerbaycan’dan ayrılma kararı almış, referandumla bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Ermenistan burjuva devleti ise Ermeni nufusunun orada çoğunluk olduğu için Karabağ’ı kendi toprağı ilan etmektedir. Oysaki Karabağ’da Ermeni nufusu çoğunluk olsada, başta Azeriler olmak üzere diğer halklardanda insanlar vardır. Ermeni burjuva devleti 1 milyona yakın Karabağlı Azeriyi kendi öz topraklarından sürmüştür. Tüm burjuva alternatifler Karabağ’da yaşıyan Kafkasya halklarının kendi geleceklerini kendi iradeleriyle belirlemesinin önünde engeldir. Karabağ sorunu tartışılırken unutturulan, tarihin tozlu raflarına bırakılan bir gerçeklik vardır. Bu gerçeklikte Dağlık Karabağ’ın en eski halklarından birinin Kürt halkı olduğudur. 20. Yüzyılda kûrtlerin ilk ulusal yönetimi olan Lenin’in Kızıl Kürdistan’ının bugün üzerinde savaşılan Dağlık Karabağ bölgesi üzerindedir. Bu tarihsel gerçeklik mercek altına alınmadan asla Karabağ sorununa sağlıklı çözümler getirilemez.
Unutulan Bir Tarih Lenin’in Kızıl Kürdistan’ı
Bugün Ermenistan ile Azerbaycan arasında yıllardır savaşılan toprakların bir kısmı Kürdistan’ın 5. parçası olmakla birlikte 20. Yüzyıldaki ilk Kürt yönetimininde olduğu bölgedir. Lenin’in halklar hapishanesi olarak bahsettiği Çarlık Rusya’sında, baskı altında tutulan halklardan biriside Kürtlerdi. Muzaffer Ekim devriminden sonra halkların üzerindeki ulusal baskı kalkarak özgürleşme süreci başlamıştır. Bu özgürleşme kervanına kısa sürelide olsa kürt ulusuda katıldı. Dağlık Karabağ’ın hemen batısında Ermenistan’ın doğu sınırında kalan bölgede, 20 yüzyıldaki kürtlerin ilk yönetimi olan Kızıl Kürdistan özerk sovyet idaresi kuruldu. Azerbaycan Komünist Partisi Birinci sekreteri Sergev Kriov’un önerisi ve Lenin’in onayıyla Temmuz 1923’te Kızıl Kürdistan kuruldu. Bu bölge özerk Dağlık Karabağ Sovyetleri yönetiminin alt yerel sovyeti olarak inşa edildi. Çarlık yönetimi altında Kürtler ağır bir asimilasyona maruz kalmıştı. Dilleri ve kültürleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Kızıl Kürdistan’la birlikte, Kürtçe enstüler, gazete, radyo, eğitim, sanat gibi alanlarda çalışmalar yapılarak asimilasyonun tahribatı giderilmeye çalışıldı. 1926’da yapılan nufus sayımına göre, bölgenin nufusu 51 bin kişiydi. Bu nufusun %72’si kürt, %26’sı Azeri, %0.07’si Ermenilerden oluşmaktaydı. Ancak çoğunluk hâla %92 Azerice konuşmaktaydı. Kafkasya’nın çok etnisiteli bir bölge olması, Çarlık Rusya’sı döneminde bölgesel çatışmaların, savaşların eksik olmadığı bir coğrafyaydı. Milliyetçi, gerici akımların köklü bir geçmişi ve önemli bir etki alanı vardı. Ekim Devrimi gerçekleşmesine rağmen hâla milliyetçi kırılgan dengeler kendini korumaktaydı. Bu dengeleri kırmak için TransKafkasya Sovyetleri modeli sunuldu. Bu modele göre, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan sovyetlerinin birliği üzerinden inşa edilmekteydi. Ancak milliyetçi önyargılarla Gürcistan Komünist Partisi bu modele şiddetle karşı çıktı. Bu yüzden TransKafkasya projesi 3 farklı yönetime ayrıldı. Dağlık Karabağ ise nufusu Ermeni, Azeri ve Kürtlerden oluşmaktaydı. Dağlık Karabağ Sovyetleri Azerbaycan’a bağlı özerk bölge ilan edilmişti. Ermenistan ve Azerbaycan arasında oluşacak olası bir gerilimi engellemek içinde Ermenistan sınırına yakın bölgede bir kürt yönetiminin olması iki ülkenin barışına hizmet edeceği düşüncesi hakimdi. Lenin sonrası Stalinci bürokasinin tüm iktidarı gasp etmesiyle, dünya devrimi hedefinden vazgeçilerek, milliyetçi bir temelde bürokratik bir diktatörlük inşa edildi. Bu bürokatik kast Ekim devriminin evrensel ideallerini yerle bir etmeye bunun karşısında yer alan Bolşevik militanları tasviye etme sürecine girmişti. Sürmekte olan karşı devrimci dalgadan Kızıl Kürdistan’da payını almıştı. 1929’da Stalin Kızıl Kürdistan yönetimini fesh ederek Dağlık Karabağ yönetimine bağladı. Stalinci bürokrasi yönetimi Kızıl Kürdistan’daki pek çok kürdü Orta Asya’ya özellikle Güney Kazakistan’a sürdü. Kalan bir kısmıda Azerbaycan ve Ermenistan’a sürüldü. Kızıl Kürdistan’ın tasviyesinden sonra Kafkasya kürtleri sürüldükleri yerlerde Çarlık dönemini anımsatan asimilasyon politikalarına maruz kaldılar. Stalin’in Kızıl Kürdistan’ı tasviye edip, kürtleri sürmesinin temel nedeni; Türkiye ve İran’la olan diplomatik ilişkilerin bozulmaması yatmaktaydı. Kızıl Kürdistan’ın varlığı Türkiye ve İran Kürtleri arasında ulusal, devrimci etkileşimler yartabilme potansiyeli taşımaktaydı. Bu durumda Stalin’in Türkiye ve İran burjuva devletleriyle arasının bozulmasına neden olabilirdi. Stalin için tek bir hedef vardı, bürokratik iktidarının bekasıydı. Bunun için Kızıl Kürdistan’ın lav edilmesinin hiçbir önemi yoktu. 1929’dan sonraki sürgünlere rağmen hâla Kızıl Kürdistan bölgesinde kürt nufusu vardı. 1992’de Ermenistan Dağlık Karabağ’ı işgal ettiğinde Kızıl Kürdistan’da çatışmanın ortasında kaldı. Savaşın yarattığı yıkımdan kürtlerde etkilendi. Ermenistan devletinin Karabağ işgalinden sonra Karabağ’da yaşıyan Azerilerle birlikte, kürtlerde zorunlu tehcire maruz kaldılar. Savaştan hayatını kurtarıp, zorunlu tehcirle Azerbaycan’a gönderilen Kürtler bugün Azerbaycan’da tüm ulusal hakları elinden alınmış şekilde asimilasyon ve ırkçı politikaların kıskacında yaşamını sürdürmektedirler.
Karabağ Savaşı Basit Bir Sınır Savaşı Değildir! Emperyalist Paylaşımın Kafkasya Cephesidir!
Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaklaşık 30 yıldır devam eden çatışma ve savaş gerilimi, Erdoğan rejiminin Temmuz ayında örgütledigi provakatif girişimler ve Ağustos ayında yapılan ortak tatbikatlarla savaş gündemi harlanmış, Eylül ayında fiili bir savaşa dönüşmüştür. Erdoğan hükümeti tüm enerjisiyle savaş kışkırtıcılığı yaparak, adeta Ermenistan hükümetinin muhatabıymış gibi davranmaktadır. Erdoğan’ın kışkırtmalarıyla Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki savaş hızla kontrolden çıkarak; Rusya’yı, Türkiye’yi, Avrupa ülkelerini, ABD’yi ve diğer NATO ülkelerini kapsayan geniş bir emperyal paylaşıma doğru ilerlemekte, bunun önlenemez bir getirisi olarak Kafkasya’nın Ortadoğulaşma sürecinin zeminini hazırlamaktadır. Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de devam eden emperyalist paylaşımın tarafları Ermenistan-Azerbaycan savaşı üzerinden yeniden saflaşlaşmaktadır. Avrupa ve Rusya ateşkes sağlanıp savaşın bitmesi, sorunun masada çözülmesi yönünde çağrı yapmaktadır. Ermenistan Rusya’nın tarihsel müttefiki hatta arka bahçesidir. Daha önce Azerbaycan karşısında Ermenistan’ı desteklemiştir. İran Ermenistan’a desteğini açıkladı. Türkiye Suriye’de Rusya’yla defalarca kez karşı karşıya gelip sıcak savaşın eşiğine geldi. Erdoğan’ın ilerleyişini her zaman Rusya sekteye uğrattı. Libya’dada Rusya ile Türkiye’nin çıkarları çalışmaktadır. Rusya, Libya’da Türkiye destekli güçlere karşı savaş yürütmektedir. Fransa Doğu Akdeniz’de enerji anlaşmasına karşı Yunanistan’ı destekliyor. Suriye’de « Güvenli Bölge » , Libya’da « Mavi Vatan » Azerbaycan’da « Soydaşlık » üzerinden kendi emperyal hedeflerine meşruiyet yaratmaya çalışan Erdoğan rejiminin tüm ilerleyişi Rus emperyalizmi tarafından sekteye uğratılmaktadır. Erdoğan’ın Kafkasya’daki emperyal iştahının önünde bir kez daha Rusya’nın çıkması kaçınılmazdır. Suriye savaşı ile birkez daha şu gerçek açığa çıkmaktadır ki hiçbir yerel savaş, yerel savaş olarak kalmamakta, emperyal güçlerin müdahil olduğu küresel bir savaşa evrilmektedir. Dağlık Karabağ savaşıda iki ülke arasındaki basit bir sınır savaşının çok ötesinde emperyal paylaşımın Kafkasya cephesine doğru evrilmektedir.
Savaşın Niteliği
Lenin’in tabiriyle savaş politikanın başka araçlarla( yani şiddet) aracılığıyla devamıdır. Devrimci Marksistler, halkların arasında düşmanlık yaratan, burjuva devletlerin çıkarları için emekçi halkların birbirleriyle savaşmasına şiddetle karşı çıkarlar. Devrimci Marksistlerin savaşa karşı tutumlarıyla, liberal pasifistlerin tutumu arasında keskin ayrım noktaları mevcuttur. Devrimci Marksistlerin savaşa karşı tutumu, savaşın kötü bir şey olduğunu anlatıp, savaşan tarafları barışa ikna etmeye çalışan liberal pasifistlerden farklı olarak, savaşı yaratan düzene karşı sınıf savaşı vererek gerçekleştirirler. Çünkü devrimci marksistler savaş ile bir ülke içindeki sınıf savaşları arasındaki ilişkinin ayrılmaz olduğunu, savaşı yaratan sermaye düzeninin yıkılıp, yerine küresel düzeyde sosyalizm kurulmadan dünyada savaşların bitmeyeceğinin bilincindedir. O yüzdendir ki, savaşa karşı tüm tutumunu bu perspektif ekseninde şekillendirir. Devrimci Marksistler tüm savaşlar haksızdır, kötüdür eksenli bir genellemeyle sorunu ele almazlar. Haklı ve haksız savaş ayrımı yaparlar. Savaşları yaratan kapitalist düzene karşı verilen sınıf savaşları, burjuva devletlerin ilgası için verilen devrimci savaşlar haklı savaşlardır. Aynı şekilde sömürge ulusların ulusal özgürlüklerini kazanmak için verdikleri savaşlarda haklı ve meşru savaşlardır. Emperyalist hegomonya savaşları, iki burjuva devletin çıkarları uğruna girdikleri savaşlar haksız savaşlar olmakla birlikte bunlara karşı uzlaşmaz mücadele verilmesi gerekmektedir. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaş tamamen haksız bir savaştır. Herşeyden önce Dağlık Karabağ’ın kimin hegomonyasında olacağı savaşıdır. Azerbaycan SSCB döneminde özerk olan ama Azerbaycan Sovyetleri yönetimine bağlı olan Dağlık Karabağ’ı kendi toprağı ilan etmekte ve Türkiye’nin desteğini alarak Dağlık Karabağ’ı ele geçirme savaşı vermektedir. Dağlık Karabağ halkı 88’de Azerbaycan’dan ayrılıp Ermenistan’a katılma kararı almıştır. Bu kararına ne Azerbaycan nede SSCB saygı göstermiştir. SSCB bu karar karşısında askeri müdahalede bulunarak, önce Karabağ’ı kendine bağlamış, ardından Azerbaycan’a geri vermiştir. SSCB dağılınca tüm SSCB’ye bağlı ülkeler referandumla bağımsızlıklarını ilan ettiler. Dağlık Karabağ’da 91 yılında yaptığı referandumla bağımsızlığını ilan etmiş bunu hiçbir ülke tanımamıştır. Dağlık Karabağ halkı referandumla kendi kaderini bağımsız ayrı bir ülke olmaktan yana kullanmıştır. Bu kararın ilk karşısında yer alan Azerbaycan ve Ermenistan olmuştur. Dağlık Karabağ Azerbaycan toprağı değildir. SSCB döneminde Azerbaycan hükümetine bağlı özerk bölgeydi. Dağlık Karabağ halkı tüm eski SSCB ülkeleri gibi kendi bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu bağımsızlık ilanına karşı Ermenistan ve Azerbaycan savaş açmıştır. 94 yılına kadar süren Karabağ kimin hegomonyasında olacak savaşının sonucunda defacto olarak Ermenistan’ın hegomonyasına geçmiştir. Ermenistan Dağlık Karabağ’ın Azeri ve Kürt nufusuna zorunlu tehcir uygulamıştır. Bölgede kendi hegomonyasını kurarak, kendi tampon bölgesini oluşturmuştur. Ermenistan bugün işgalcidir, fakat iddia edildiği gibi Azerbaycan topraklarında değil, Dağlık Karabağ’da, Kızıl Kürdistan’da işgalcidir. Dağlık Karabağ’ın Ermenistan burjuva devletinin kontrolünde kalması demek, savaş ve çatışmaların sürekli kılınması demektir. Tehcir edilen Karabağ’lı Azerilerin hiçbir zaman yurtlarına geri dönememesi, tehcir edilen kürtlerin Azerbaycan’da asimilasyon ve ulusal baskı altında yaşaması demektir. Karabağ sorununu Karabağ’lı halkların kendi iradeleriyle kendi geleceklerini belirleyememesi demektir. Karabağ’ın Azerbaycan burjuva devletinin denetimine geçmesi demek; Erdoğan
rejimini ve onun emperyalist paylaşım savaşlarında sahaya sürdüğü cihatçı çeteler eliyle Karabağ’da yeni bir Ermeni soykırımının yapılması demektir. Karabağ’da Ermenistan’a karşı yeni bir savaş üstünün kurulması, Karabağ’ın komple yağmalanması demektir. Buda Ortadoğu’daki gibi sonu gelmeyen mezhep çatışmalarının gerçekleşmesi demektir. Bu savaşın tüm tarafları gericidir. Yeni savaşların, yıkımların, halklar arası düşmanlıkların, yoksulluğun, sömürü ve sefaletin zeminini hazırlamaktadırlar.
Savaşın Tarafları ve Tutumları
Azerbaycan
Azerbaycan Türkiye’den aldığı sınırsız destekle 1991’in rövanşını almaya çalışmakta, kendi hegomonya alanlarını genişletmeye çalışmaktadır. Dağlık Karabağ halkının statüsü hiçe sayılarak, Erdoğan’ın cihatçı çetelerinin ve askeri, lojistik desteğinin yardımıyla Karabağ’ı yağmalamaya çalışmaktadır. Karabağ’ı yağmalayarak ambargo kıskacı altında olan Ermenistan’ı kuşatmaya dize getirmeye çalışmaktadır. Kendi ülkesinde ultra milliyetçi dalgayı yükselterek, otoriter devlet yaptırımlarını devreye sokarak, zaten kısıtlı olan hak ve hürriyetleri komple rafa kaldırmaktadır. Azerbaycan meclisi savaş hali devam ettiği sürece Azerbaycan vatandaşları ile ülkede bulunan yabancıların anayasal ve mülkiyet hak ve özgürlüklerini kısmen ve geçici olarak kısıtlayan tedbirler paketini kabul etti. Savaş gündeminden öncede Azerbaycan’da artan yoksulluk ve devlet baskısı söz konusuydu. Aliyev’in muhalifleri artan oranda güçlenmekteydi. Bu savaşın yarattığı milliyetçi dalga ile birlikte, muhalefet etkisizleşmekte, devlet baskısı doruğuna çıkmakta, Aliyev ulusal kahraman gibi sunulmaktadır. 2019 yılında Azerbaycan askeri harcamaları en yüksek seviyeye çıkartarak GSYİH’in %5’ine denk düşen askeri harcamalarla kendi rekorunu kırmıştır. Bu savaş yatırımları emekçi halka işsizlik, yoksulluk, sefalet olarak dönmektedir. Azerbaycan burjuva devleti tüm gücünü Erdoğan rejiminden almaktadır. Erdoğan rejimi Ermenistan’ın muhatabı gibi davranarak, Azerbaycan hükümeti yerinede açıklamalarda bulunmaktadır. Azerbaycan hükümetini savaşın içine sokanda bizzat Erdoğan rejimi olmuştur. Erdoğan rejiminin Azerbaycan’dan desteği çekmesi veya bir adım geri atması Azerbaycan hükümetinin kolunu kanadını kırar. Lakin savaşılan bölge Rus emperyalizminin arka bahçesidir. Defalarca kez Rus emperyalizmiyle boy ölçüşme yarışına giren Erdoğan her seferinde büyük hüsranlar yaşamıştır. Yeni bir hüsran karşısında Erdoğan rejiminin Azerbaycan hükümetini yarı yolda bırakması kuvvetli bir ihtimaldir. Erdoğan’ın Rusya emperyalizmi karşısında alacağı tutum Azerbaycan burjuva devletinin kaderini belirleyecektir.
Ermenistan
Ermenistan SSCB’nin dağılışından sonra alevlenen Karabağ savaşında Rusya’nın desteğiyle oradaki hegomonyasını sağladı. 30 yıldan fazla bir süredir Rusya’nın desteğiyle Karabağ’daki hegomonyasını devam ettirmektedir. 1993 yılından beri Karabağ meselesi öne sürülerek, Türkiye ve Azerbaycan Ermenistan’a ambargo uygulamaktadır. Azerbaycan hudutları kapalı olan Ermenistan büyük bir kuşatma altındadır. Türkiye tarafındanda kapatılan hudutlar nedeniyle Ermenistan’ın Batıya açılan hiçbir kapısı yoktur. Dünyaya açılımını Rusya üzerinden gerçekleştirmektedir. Bu durumda Ermenistan’ı Rusya’ya daha fazla bağımlı hâle getirmektedir. Ermenistan Rusya’nın etkin olduğu BDT üyesidir. Topraklarının üstünde pek çok Rus askeri üstü bulunmaktadır. Ermenistan Türkiye ve Azerbaycan karşısında tek başına ayakta kalabilecek güce sahip değildir. Başta Rusya olmak üzere iran ve Türkiye ile arası bozuk Avrupa ülkelerinden diplomatik ve lojistik destek almaya çalışmaktadır. Buradan aldığı desteklerle uluslarası arenada kendisine meşruiyet yaratma ve içinde bulunduğu yalıtılmışlığı kırmaya çalışmaktadır. ABD, Fransa ve Rusya’dan ortak ateşkes çağrıları gerçekleşmiştir. Erdoğan bu çağrılara ateşkes için Ermenistan ordusunun geri çekilmesi lazım açıklamasında bulundu. Macron AB liderler zirvesi için geldiği Brüksel’de « Şuan elimizde Suriye’li cihatçıların Gaziantep’ten çıkarak Dağlık Karabağ’a gittiğini belgeleyen çok net delillerimiz var » açıklamasında bulundu. Ermenistan Dağlık Karabağ’daki hegomonyasının devamı için tüm emperyalist güçleri, bölgesel güçleri savaşın bir tarafı hâline getirmeye çalışarak emperyalist paylaşımın Kafkasya cephesinin oluşmasının zemini hazırlamaktadır. Ermeni ve Azeri emekçileri arasındaki düşmanlığı körüklemekte, Karabağ’ı statüsüz bırakmak için tüm gücüyle çalışmaktadır.
Şovenizme Karşı Enternasyonal Komünizmin Bayrağını Yükseltelim
Bu savaşın tüm tarafları gericidir, bu savaş Karabağ’ın sömürgeleştirilme hakkının kimde olacağı savaşıdır. Bu savaşın kazananı kim olursa olsun, kalıcı bir barış getirmemekle birlikte savaşın Kafkasya’da yayılmasını sağlayacaktır. Savaşın kazananı kim olursa olsun Karabağ’da kendi ulusu dışındaki Karabağ’lıları soykırım ve tehcir faaliyeti içinde olacaktır. Bu savaşta herhangi bir burjuva devleti desteklemek veya pasifist bir savaş karşıtlığıyla yetinmek, sovenizmin değirmenine su taşımak bu savaşın suçlarına ortak olmaktır. Türkiye’li, Azerbaycan’lı, Ermenistan’lı devrimcilerin tarihsel görevi kendi burjuva devletlerine karşı devrimci bozgunculuk faaliyeti içerisinde bulunmaktır. Halkları birbirine boğazlatan bu şoven rüzgara karşı enternasyonal komünizmin Kızıl sancağıyla cevap vermektir. Savaşı yaratan sermaye düzenine karşı enternasyonal sınıf savaşına girmektir. Savaş kışkırtıcılığı yapan, Azerbaycan hükümetinin hamiliğine soyunan, Suriye’deki cihatçı çeteleri Karabağ’a gönderen Erdoğan bu savaşın baş provakatörüdür. Karabağ halkının kendi kaderini tayin hakkını savunmak, savaşın tarafları olan burjuva devletlere karşı cephe almak, estirilen şovenizm rüzgarına karşı uzlaşmaz mücadele yürütmek, savaş gündeminin yarattığı devlet baskısına, emekçi halkta yaratılan sosyal yıkıma karşı militan mücadele vermek Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan devrimcilerinin tarihsel görevidir. Barış ancak gıdası kriz, sömürü, yoksulluk, savaş ve yıkım olan emperyalist-kapitalist düzeni yıkıp sosyalist bir düzen inşa etmekle mümkündür. Bunun içinde enternasyonal devrimci bir partiye insanlığın hava kadar su kadar ihtiyacı vardır.
- Halkların Savaşına Sınıfların Barışına Hayır!
- Dağlık Karabağ’dan tüm işgalci güçler ve hak iddia edenler defolsun !
- Dağlık Karabağ halkının kendi kaderini tayin hakkı!
- Dağlık Karabağ’dan tehcir edilen tüm halkların yurtlarına geri dönme hakkı!
- Savaşın nedeni sermaye düzeni!
- Esas düşman kendi burjuva devletindir. Öfkeni ve silahını kendi burjuva devletine çevir!
- 1915 Ermeni soykırımı tanınsın!
- Sumgayıt Ermeni pogromunun ve Hocalı katliamının sorumluları savaş uluslarası savaş mahkemelerinde yargılansın!
- Yaşasın Dağlık Karabağ Sovyetleri !
- Yaşasın Kafkasya Sovyetleri!