1968 Mayısı: Genel Grev

1960’ıl senelerin sonunda, Amerika Birleşik Devletleri burjuvazisi tarafından SSCB bürokrasisinin uyumuyla yönetilen Avrupa ve dünya düzeni [Révolution Communiste mecmuasının 28. sayısına bakın], ihtilalci bir dalgayla sarsılmıştır. Bu, Fransa’da evvela 1967 senesinin sonunda ve 1968 senesinin başında bazen öğrencilerin iştirakiyle [Révolution Communiste mecmuasının 28. sayısına bakın] genç işçilerin sendika yöneticilerinin “eylem günleri” ve “dönüşümlü grevler” çerçevesini aşmasıyla birçok mücadeleci grev şeklinde, ardından polisle çatışmalarına sıklıkla genç maaşlı çalışanlar ve işçilerin iştirak ettikleri tahsiline devam eden gençliğin kitlesel isyanı şeklinde meydana gelmiştir [Révolution Communiste mecmuasının 28. ve 29. sayılarına bakın]. Sendikalar, tabanlarının zorlamasıyla şiddetli baskı mağduru öğrencilerin müdafaasına katılmışlardır ve bu da öğrencileri korumuştur [Révolution Communiste mecmuasının 29. sayısına bakın]. CGT, CFDT, FO ile FEN sendikalarının çağrıda bulundukları 13 mayıs gösterilerinin ardından de Gaulle-Pompidou hükumeti, gençliğe yapılan baskıyı askıya aldığını ilan ederek meseleyi çözdüğünü düşünmüştür.

14 ila 24 mayıs tarihlerinde işçi sınıfı sendikal aygıtları aşmıştır

14 mayıs tarihinde, Komünist Enternasyonalist Teşkilat’ın faal olduğu (Organisation Communiste Internationaliste (OCI)) Nantes kentinin yakınındaki Bouguenais (sonrasında Airbus olacak) Sud-Aviation fabrikasının işçileri süresiz bir grev başlatmış, fabrikayı işgal etmiş ve müdürü alıkoymuşlardır (29 mayıs tarihinde dek müdür serbest bırakılmamıştır).

Atölyelerde iş bırakmalar birbiri ardına meydana gelmiştir… İlk işgal teklifleri, grev komiteleri, tabanda birleşik işçi cephesi ve acil eylem mevzularında devamlı propagandanın yayıldığı FO sendika bölümünden gelmiştir. FO’nun Troçkist yöneticisi, yakıcı ve keskin fikirlerinin kendisine çektiği gençler tarafından takip edilmiştir… (Philippe Artières & Michelle Zancarini-Fournel, 68, une histoire collective, La Découverte, 2008, s. 327-328)

Lyon bölgesindeki Badan triaj garında çalışan demiryolu işçileri Metz banliyösünde Woippy’deki Claas işçileri gibi greve gitmişlerdir. Toplamda 3100 grevci mevcut olmuştur.

15 mayıs tarihinde, uzun bir süre evvelden hazırlanan CGT ile CFDT sendikalarının sosyal güvenlik aleyhine 21 ağustos 1967 tarihli kararnamelere (4 dala bölünme, müşterek yönetim organlarında maaşlı çalışan temsilcilerinin sayısının azaltılması) karşı eylem günü katılım açısından başarılı olamamıştır. Fransız Komünist Partisi’nin (PCF) günlük gazetesi L’Humanité, Sud-Aviation grevini 9 satırla, Renault grevini 14 satırla haberleştirmiştir, fakat eylem günü saptırmasına 90 satır ayırmıştır. Ancak genel grev otomobil sektöründe yayılmış ve Cléon’daki Renault fabrikasında da başlamıştır. Bu konuda bastıran gençler olmuştur. Bunlardan birçoğu daha iyi maaşla işe alınmaya imkân sağlayan “kalifiye işçi” diplomaları olduğu halde “vasıfsız işçi” olarak işe alınmıştır.

Sendika delegasyonları parlamentoda birbiri ardına söz almıştır. Sembolik iş bırakmalar tüm Fransa’da organize edilmiştir. Sayısız örneği olan eylem günlerinden biri. Cléon’da Sud-Aviation grevi radyodan öğrenilmiştir. 150 civarı “vasıfsız işçi” atölyelerde gösterilere başlamışlardır. Grevciler yönetim tarafından kabul edilmek istemişlerdir. Bu reddedilmiştir. “Vasıfsız işçiler” ve onları takip eden sendikacılar kapıları demir çubuklarla bloke etmişlerdir. Bundan az sonra müdür alıkonulmuştur… (Laurent Joffrin, Mai 68, Seuil, 1988, s. 172-173)

15 mayıs tarihinde 22 Mart Hareketi ile bir avuç anarşist sanatçı, 3000 öğrenciyle Latin mahallesinde bulunan Odéon tiyatrosunu, emekçiler olmadan hâttâ onlara karşı işgal etmişlerdir. Burası zayıf bir gevezelik yeri olmuştur, hem hakiki iktidar mekanlarını işgal etmenin hem de karar alabilecek ve iktidara talip olabilecek emekçi Sovyet organlarının yerine geçmiştir.

16 mayıs tarihinde, Renault’nun başka iş yerleri de greve gitmişlerdir: Flins (11000 emekçi, ki %20’si gurbetçilerden oluşmaktaydı), Le Mans, Sandouville ve Orléans. Beauvais’deki Lockheed ve Orléans’daki Unelec fabrikalarında da aynı şey olmuştur. O günün akşamı, 75000 grevci mevcuttu.

17 mayıs tarihinde ülkenin en büyük fabrikası yani Renault’nun Billancourt’daki fabrikası (30000 çalışan) 1000 frangın altında hiçbir maaş olmaması, maaş düşüşü olmadan haftalık mesai süresinin 48 saatten 40 saate düşürülmesi, 60 yaşında emeklilik ve iş güvencesi için süresiz greve gitmiştir. Saint-Nazaire kentindeki Sud-Aviation, Caen kentinde (sonrasında Renault Trucks-Volvo olacak) Saviem, Mureaux’da Nord-aviation, Hispano-Suiza, Babcock, Berliet, Rhodiaceta, Rhône-Poulenc, Snecma, Farman, Chausson, Alsthom, Rateau iş bırakmaya sahne olmuştur. (Günümüzde Postane ve France Telecom olarak parçalanmış) PTT’de ise Austerlitz garıyla PLM büroları ve Paris Brune ile CCP (24000 kişiyle Paris kentindeki en büyük kadın çalışan topluluğu) grevlerden nasibini almıştır. Odéon’un kaderini paylaşmamak için Opera ve Opera-Komik çalışanları iş yerlerini kendileri işgal etmeye karar vermişlerdir. Grevci sayısı 2 milyona çıkmıştır.

Büyük şehirlerin banliyölerinde ve bilhassa Paris bölgesinde büyük şirketler için 20 ila 50 kişiyi ucuz iş gücü olarak çalıştıran onlarca küçük şirkette greve gitmiştir. Her yerde iş yerleri işgal edilmişti ve her yerde kızıl bayrak dalgalanıyordu. (François de Massot, La Grève générale de mai-juin 1968 yani 1968 mayıs haziran genel grevi, Sélio, 1969, s. 82)

20 mayıs pazartesi tarihinde Toulouse kentinde Sud-Aviation, Romainville kentinde (günümüzde Hoechst olan) Roussel-Uclaf, Roubaix’de (günümüzde artık mevcut olmayan) de la Lainière, Saclay’de CEA, Brest kentinde (günümüzde Thales olarak bilinen) CSF, Havre’da Tréfimétaux, Clermont-Ferrand kentinde Michelin, Montluçon’da Dunlop, Paris’te Villette mezbahaları, Sochaux-Montbéliard’da Dassault ile Peugeot ve Javel-Paris ile Levallois’da 1952 senesinden beri ilk defa olarak greve gitmişlerdir. Patron, birçoğu gurbetçi 40000 işçi çalıştırmakta ve de Gaulle’cü ve faşist serserilerden oluşan bir patron milisi olan CFT (günümüzde CISL) şirket sendikası vasıtasıyla fabrikalarında terör estirmekteydi. Bütün ülkede toplu taşıma felç olmuştu. Petrol rafinerileri durmuş vaziyetteydi (Marsilya, Lyon, Le Havre, Paris). Fransa Merkez Bankası bile harekete iştirak etmişti. 4 milyon emekçi grevdeydi.

21 mayıs salı günü, grev daha da gelişmişti: tekstil sektörü, bankalar, gemi şantiyeleri, büyük mağazalar, kamu hizmetleri, (artık özelleştirilmiş TF1 ile devlet France Télévision kanalları arasında ayrılmış, TRT’nin muadili) ORTF’de 6,5 milyon grevci mevcuttu. Baskın sınıfın ideologları panik yapmaya başlamıştı: “Grevin tesir etmediği son sektörler bile teker teker greve iştirak ediyorlar”. (Le Figaro, 23 mayıs 1968). 24 mayıs tarihinde, 10 milyon maaşlı çalışan iş bırakmıştı, ki bu 1936’dan üç defa fazlaydı.

İhtilalin ihtiyar köstebeği Nanterre ve Latin mahallesinden çok daha fazla yeri kazmış olduğunu göstermişti. Hakikaten de Fransız işçi sınıfı harekete geçmiş, şaşkın dünyanın önünde iktidarın kime ait olması gerektiği meselesini öne çıkaran bir genel grev başlatarak Stalinist yönetiminin kontrolünü aşmış, general de Gaulle’ü sorgulamış (ki onun otoritesi İkinci Cihan Harbi esnasında PS-SFIO ile PCF yardımıyla inşa edilmişti) ve proleter ihtilal olasılığını tekrar ortaya çıkarmıştı.

Bunlar şirketlere özel grevler değildi, hatta grevler bile değildi. Tam da grevin ta kendisiydi. Gün ışığında ezilenlerin ezenlere karşı toplanmasıydı, ihtilalin klasik başlangıcıydı. (Leon Troçki, « La révolution française a commencé » yani “Fransız ihtilali başlamıştır” , 9 haziran 1936, La France à un tournant yani Bir dönemeç noktasında Fransa, GB, s. 32)

Genel grev ihtilalci bir kriz başlatmıştır

İlk defa memurlar şirket çalışanlarıyla aynı zamanda greve çıkmıştır. Ülke felç olmuştur. İşçi sınıfı kuvvetini göstermiş ve bunu idrak etmiştir.

Kitlesel bir siyasi eylem gerçekleştirmek için evvela proletaryanın kitlesel olarak toplanması icap eder; bunun için fabrikalardan, atölyelerden, maden ocaklarından ve yüksek fırınlardan çıkıp kapitalizmin onları mahkum ettiği bu dağılmayı aşması gerekir. Böylece kitlesel grev, proletaryanın her türlü büyük ihtilalci eyleminin ilk tabii ve kendiliğinden oluşan şeklidir. (Rosa Lüksemburg Grève de masse, parti et syndicat, yani Kitlesel grev, parti ve sendika, 1906, Œuvres c. 1, Maspero, s. 153-154)

Büyük şirketlerin ekseriyetinde grevi başlatanlar genç emekçiler olmuştur. Başlangıçta bunu CGT yöneticilerine rağmen (genelde Fransız Komünist Partisi (PCF) mensupları) yapmışlardır. Öğrencilerden ilham almışlar ve büyüklerini harekete katmışlardır.

Kitlesel süresiz grev kendiliğinden meydana gelmiştir. Hiçbir sendikal konfederasyon bu yönde bir çağrıda bulunmamıştır. Aslında CGT, CFDT ve FO sendikalarının yöneticileri buna karşı olmuşlardır. FO bürokrasisi UDR-RI hükumeti kendilerini dinlemiş olsa “facianın önüne geçilebileceğini” anlatmıştır.

Force ouvrière (İşçi kuvveti) konfederasyonunun bürosu, senelerdir hükumetin dikkatini kaynağını karşılanmayan taleplerin birikmesinden alan tehlikelere çekmiştir… (FO, Basın açıklaması, 16 mayıs 1968)

İş bırakma, süresiz bir biçimde kararlaştırılıyordu, ekseriyetle işgalle ve bazen de patronların alıkonulmasıyla beraber meydana geliyordu, ki sendikal yönetimler bunu kınıyorlardı: “CGT, fabrika müdürlerinin alıkonulmalarını tasvip etmemektedir.” (Georges Séguy, Europe 1 radyosu, 18 mayıs).

14 mayıs tarihinden itibaren sendika bürokratları harekete eşlik etmiş, onun başına geçmiş, grevcilerin öğrencilerle irtibatını yasaklamaya çalışmış, sadece sendikalar birliği olan “grev komiteleri” kurmuş, grevcileri iş yerlerine hapsetmiş ve genel grevin devasa siyasi potansiyelini sadece ekonomik açıdan müzakerelerle sınırlamaya çalışmışlardır. Bunun neticesi olarak Loire-Atlantique bölgesinde ortaya çıkmaya başlayan ikili iktidar istisnai bir durum teşkil etmiştir.

Önde gelen sendikal kuvvetlerden oluşan grev komitesi Nantes kentinin belediye başkanlığı binasını işgal etmiş ve ikmali kendisi tertip etmeye karar vermiştir… Merkezi grev komitesi, benzin ve gıda kuponları basmayı ve dağıtmayı vazife edinmiştir… CGT-CFDT-CGTFO-FEN sendikalar komitesi küçük esnafın “normal” fiyatları muhafaza ettiklerini kontrol etmiştir… (Ludivine Bantigny, 1968, de grands soirs en petits matins, Seuil, 2018, s. 89)

Emekçiler büyük bir öğrenme ve anlama isteği göstermekteydiler.

Pazar gününden istifade ederek büyük sayıda meraklılar en soyut bilgi mabedinin [Sorbonne] nasıl düzensiz ve devamlı bir bayram yeri olduğunu görmeye gelmişlerdir… Bu meraklılar ağızları bir karış açık, konuşmacıların cinsel devrimi, ihtilalci estetiği veya tiyatroların hürleşmelerini tartışmalarını dinlemişlerdir… Sonraki günün akşamı, Jean-Paul Sartre, Marguerite Duras, Jean Vilar ve başka tanınmış kişiler bir münazaraya iştirak etmeye geleceklerdir. (AFP, 19 mayıs 1968)

O zaman, sadece iki kamu televizyon kanalı mevcuttu. Haberler bakanın onayından geçiyordu, ki bu ismi konulmamış bir sansürdü ve gösterilerle polis müdahalelerinin yayınını yasaklamıştı. Bu vesayete artık dayanamayan ORTF gazetecileri büyük ekseriyetle “haberlerin nesnelliğini muhafaza etmek için” ertesi gün grev kararı almışlardır, birçoğu bunun bedelini baskın sınıfın karşı taarruzuyla de Gaulle’cü partinin rövanşından sonra işten çıkarılarak ödemiştir.

Beklenmedik müdahalesiyle işçi sınıfı, devletin yalıtmayı ve bastırmayı umduğu tahsilini sürdüren gençliği korumuştur. Bu şekilde, PCF ve CGT’nin yönetimine rağmen kıymetli bir müttefik kazanmıştır. 22 mart hareketi, JCR, FER, PCMLF, UEC, JSU’nün vs. aktif oldukları üniversite öğrencileri; liseliler ve CET öğrencileri (günümüzde LP yani meslek lisesi olarak bilinirler), TMR, JCR, FER, JC, vs. ivmesiyle sıklıkla öğretmenler ve bazen de genç emekçilerle beraber genel asambleler tertip etmişler ve işgal edilmiş okullarında komisyonlar toplamışlardır.

CGT bürokratlarınca yalıtılmamış iş yerlerinde emekçilerle öğrenciler bağlantı kurmuşlardır.

14 mayıs tarihinden itibaren, Nantes kentinden öğrenciler kortej halinde ilk işgal edilen fabrikaya yani Bouguenais’deki Sud-Aviation fabrikasına gitmişlerdir ve grevcilere para ve battaniye götürmüşlerdir: neredeyse bin öğrenci tüm gece boyunca grevcilerle görüşmüştür. Üç gün sonra, 3000 öğrenci Latin mahallesinden Boulogne-Billancourt’a gitmişlerdir… CGT yöneticileri fabrikanın kapılarını öğrencilerin girmelerine mani olmak için kapatmışlardır… Herkes kendi yerinde kalmalıymış… 24 mayıs tarihinde Caen kentinden yaklaşık 300 üniversite öğrencisinin Radiotechnique, Moulinex ve Citroën gibi grevdeki fabrikalara yürüyüşü başarılı olmuştur: buluşma gerçekleşmiştir ve devam etmiştir. (Ludivine Bantigny, 1968, de grands soirs en petits matins, Seuil, 2018, s. 54-55).

16 mayıs tarihinde, Orléans kentinde Unelec fabrikasında tek bir atölye iş bırakmış ve müdürü alıkoymuştur. Üniversite öğrencileri fabrikanın önüne gelmişler, grevcilere maddi destek sağlamış ve akşam da işgalcilerle görüşmüşlerdir. İlk günler böylesi kardeşleşmeye uygundu. (Philippe Artières & Michelle Zancarini-Fournel, 68, une histoire collective yani 68, kolektif bir hikaye, La Découverte, 2008, s. 227-228)

Kızıl bayrağın dalgalandığı işgal edilmiş binalarda emekçiler ürünlerle ekipmanlara sahip çıkmışlardır. Her ne kadar öğrenci ve işçi hareketi erkeklerin baskınlığında cereyan etse de, hürleştirici kuvveti kadınları öne itmiştir.

Genel grev aynı zamanda ekseriyetle bir kadın grevidir: grev dinamiği kadınların büyük çoğunlukta oldukları elektronik ve beyaz eşya fabrikalarında bilhassa kuvvetliydi… Hem ayrımcılıktan hem de toplumsal vasıfsızlaşmadan muzdarip kadınlar sendika militanlarını şaşırtan (ve/veya endişelendiren) mücadelecilik sergilemişlerdir. (Jean-Marc B, Mediapart, 18 mayıs 2018)

Sorbonne’un büyük amfisinde küçük feminist grup FMA’nın “Kadınlar ve ihtilal” mevzusundaki tartışması boş yer kalmadan yer almıştır.

Gurbetçi emekçiler de greve faal bir şekilde iştirak etmişlerdir, her ne kadar onların talepleri görünür olmamış olsa da. Bazen grev gözcülerine ve işgallere karşı faşist saldırılara karşı ilk saflarda yer almışlardır. Vaziyet iktidar tarafından tekrar ele alındığında, bunlardan birçoğu sınırdışı edilmiştir.

Burjuva devletin doruğu sarsılırken faşist çeteler ortaya çıkmıştır

Genel grev tüm dünyanın basını tarafından siyasi bir kriz açtığı şeklinde görülmüştür. Burjuva hükumetler ile SSCB bürokrasisi endişelenmiştir. İktidarı ele geçirmiş imtiyazlı katmana karşı SSCB emekçilerinin başkaldırmalarını sağlayacak Çekoslovakya ve Polonya’daki emekçiler ve öğrencilerle birleşebilecek sosyalist bir ihtilalin Fransa’da yer alması kabul edilemezdi.

Faşistler için greve ve toplumsal ihtilale karşı en iyi sur olarak görünerek kendilerinin, 1944 ila 1945’te yerini alan ve 1958 ila 1961 senelerinde kendilerini bastıran Gaulle’cülerden intikam alma vakitleri gelmişti.

Aşırı sağ çok erken sokaklarda kendisini göstermişti, gerek Paris’te, gerekse Dijon, Nantes, Aix ve Montpellier kentlerinde. Milliyetçi eğilimli muhalif karşıtı hareketin oturması hayali bir olaya dayanır – bir göstericinin 7 mayıs tarihinde kimliksiz askerlere adanmış kutsal ateşin üzerine idrarını yaptığı söylenmiştir. 13 mayıs tarihinde aynı yerde bu “saygısızlığı temizlemek” için bir merasim tertip edilmiştir. Çeşitli aşırı sağ hareketleri gazi dernekleri ile buna iştirak etmişlerdir. Bunun ardından Occident grubu Çin sefaretine kadar “Marseillaise” [Fransız milli marşını] söyleyerek ve “Fransa Fransızlarındır”, “Cohn-Bendit’i kurşuna dizin” ve “Salan’a hürriyet” sloganlarıyla yürümüştür… 19 mayıs tarihinde Saint-Lazare garı grevcilerine ve ertesi gün [Fransız Komünist Partisi’nin gazetesi] “L’Humanité” lokaline saldırmışlardır. (Philippe Artières & Michelle Zancarini-Fournel, 68, une histoire collective, La Découverte, 2008, s. 243-244)

İktidar tereddüt ediyordu. Romanya’ya resmi bir ziyaretten dönen Cumhurbaşkanı, zor kullanma taraftarıydı.

15 mayıs tarihinde uçağı iniş yapar yapmaz de Gaulle öfkesini… Pompidou’dan gizleyememişti: “Vaziyeti ele alacağız”… 16 mayıs tarihinde: “Sorbonne’u boşaltacak, Odéon ile ORTF’i tekrar ele alacağız”. Bu fırtınada Fouchet ilk sıraya cesaretle çıkmıştır: “Silah kullanımının önüne geçebilecek miyiz?” diye kekemelemiştir. De Gaulle: “Sayın İçişleri Bakanı, bazı durumlarda ateş etme emrini vermeyi bilmek icap eder”… Grimaud, Fouchet’nin imdadına yetişmiştir. Pompidou’da aynı şeyi yapmıştır. (Laurent Joffrin, Mai 68, Seuil, 1988, s. 184-185)

Başbakan öğrencilerin ajitasyonunu 11 mayıs tarihinden itibaren sakinleştirmeye çalışmıştır. “Küçük grupları” izole etmek gerektiğine ikna olmuştu. 16 mayıs tarihinde de Gaulle onun istifasını reddetmiş ve barışçıl bir şekilde düzeni tekrar sağlaması için bir şans tanımıştır.

Fransızlar, vaziyeti yatıştırma isteğimi ispat ettim. Birkaç gün içinde size hitap edecek olan Cumhurbaşkanının onayıyla üniversiteleri öğretmenlerine ve öğrencilerine iade ettim. En geniş ve yapıcı görüşmeler için onlara elimi uzattım. Gözaltındaki göstericileri serbest bıraktım. Tam bir af ilan ettim. Çağrılarım herkes tarafından duyulmadı… Kudurmuş bazı gruplar milleti ve hür toplumumuzun temellerini yok etme açık hedefiyle karışıklığı genelleştirmeye çalışıyorlar. Fransızlar, hükumetin Cumhuriyeti müdafaa etmesi icap eder. Ve bunu yapacaktır… Size sakin fakat ciddi bir şekilde hitap ediyorum. Öğrenciler, provokatörleri takip etmeyin… (Georges Pompidou, Konuşma, 16 mayıs 1968)

Pompidou, ihtilalci krizden çıkmayı doğrudan CGT sendikasının yönetimine ve dolaylı olarak Kremlin bürokrasisine itaat eden PCF partisine dayanarak yapmak istemiştir.

Aynı zamanda, bir ayakları suç dünyasında diğeri de polislerle olan de Gaulle’cü serseriler hükumet tarafından genel greve ve işçi hareketine karşı seferber edilmişlerdir.

De Gaulle’cülerin ilk tepkileri, Charles Pasqua’nın ön planda olduğu Service d’action civique (yani sivil eylem servisi) işbirliği ile Jacques Baumel etrafında barikatlar gecesinden hemen sonra gelmiştir… 17 mayıs tarihinden itibaren, Cumhuriyeti Müdafaa Komitesi tarafından imzalanmış manifesto, küçük bir azınlık tarafından körüklenen ajitasyonu kınamıştır. Ertesi gün, PCF lokaline plastik patlayıcı ile saldırı tertip edilmiştir. (Philippe Artières & Michelle Zancarini-Fournel, 68, une histoire collective, La Découverte, 2008, s. 244)

Sendika yönetimleri hükumete yardım etmişlerdir

Pompidou’nun haklı olduğu ortaya çıkmıştır. Sendikal bürokrasiler ile işçi-burjuva partiler burjuva devleti muhafaza etmek için, 5. Cumhuriyet ve de Gaulle’cü iktidara bir alternatif olabilecek Sovyetler tarzı organların ortaya çıkmasına mani olmak için her şeyi yapmışlardır. Tüm sendikaların üst katmanları genel grevi emekçiler için birkaç taviz… ve kendi aygıtları için avantajlar karşılığında satmaya hazır olmuşlardır.

O zaman CGT sendikası FO ile CFDT’den çok daha baskındı; FEN sendikasında bir fraksiyonu da olan PCF en önde gelen konfederasyonu (CGT) demir bir yumrukla elinde tutmaktaydı ve sınıf mücadelesi yolunu arayanları ihraç ediyordu. CGT yönetimi iktidara taahhütlerde bulunmuştu: genel grev çağrısı yapmayı reddetmiş, maaşlı çalışanlarla öğrencileri ayırmış, elinden geldiği kadar genel asamblelerde ihtilalci militanların söz almalarına mani olmuş, hareketi iktidar meselesini gündeme getirmeyecek bir çok yalıtılmış greve bölmeye gayret göstermiştir.

CGT, tüm çalışanları iş yerlerinde toplanmaya ve sendika sorumlularıyla mücadeleye başlama koşullarını ve eylemlerinin talepsel temellerini belirlemeye çağırır. (CGT, Basın Açıklaması, 16 mayıs 1968)

CGT’nin milli koordinasyon komitesi CGT militanlarını ve teşkilatlarını, emekçileri dışarıdan her türlü müdahalele teşebbüsüne karşı uyarmaktadır. (CGT, Beyan, 17 mayıs 1968)

Süresiz genel grev emri vermek mevzubahis değildir. Büyük farkla emekçilerin kendilerinin mesuliyet almalarını ve sendikalar tarafından kendilerine yapılan tekliflere dair karar vermelerini tercih ediyoruz. (Georges Séguy, CGT genel sekreteri, Basın konferansı, 17 mayıs 1968)

CGT bürokrasisi, alıkonulmuş müdürleri serbest bıraktırmıştır. EDF [Devlet elektrik şirketi] ve PTT grevcilerinin devlet başkanı, hükumet ve devlet aygıtının elektrik ve telekomünikasyonlarını kesmelerine mani olmuştur. Greve en düşmanları da dahil olmak üzere burjuva gazetelerin yayınlanmaları sağlamıştır. Sömürü sadece askıya alınmış olduğu ve burjuva devletle onun baskı aygıtı sağlam oldukları halde açık bir şekilde “düzeni” savunmuştur. Ezilen ve sömürülenlerinkiyle patron milislerinin, “Cumhuriyetin” baskı kuvvetlerinin ve faşistlerin şiddeti arasında ayırım yapmadan genel olarak “şiddeti” kınamıştır.

Karışıklık ve şiddetin şoka uğrattığı, devletin otoritesinin yok olmasının endişelendirdiği kamuoyu, CGT’de düzeni emekçilerin hizmetine tekrar tesis etmeye gelen sakin kuvveti görmüştür. (Georges Séguy, Basın toplantısı, 20 mayıs 1968)

CGT, karşıklık ve şiddete karşı emekçilerin hizmetine düzeni tekrar tesis etmeye gelmiş sakin kuvvettir. (Georges Séguy, Basın toplantısı, 21 mayıs 1968)

Polis grev noktalarını bozguna uğrattığında boyun eğme vaazları vermiştir. O vakit kimsenin mümkün olduğunu düşünmediği isyanı önceden kınamıştır.

De Gaulle-Pompidou hükumetine nefes aldırmak için CFDT, CGT ile işbirliği yapmayı biliyordu.

CFDT ile CGT gelecekte sendikal hakların genişletilmesiyle teminat altına alınacak olan emekçilerin esas talepleri hakkında hakiki müzakerelerde bulunmaya hazırdırlar. (CFDT & CGT, Müşterek bildiri, 22 mayıs 1968).

Genel greve karşı çıkmakta ve ardından kapitalist düzenin müdafaasında en önde gelen rolü olmayan sosyal-Hristiyan CFDT bürokrasisi, daha esnek olabiliyordu. Bu ilkbaharda ve sonraki senelerde Stalinistlerin şiddetli ve otoriter pratiklerinin yarattıkları itimatsızlıktan istifade etmiştir; FO bürokrasisi bundan yararlanamamıştır. Öğrencileri pohpohlayıp aynı zamanda onları ve emekçileri “öz yönetime” yönlendirmiştir, işin aslında bu, siyasi iktidarı burjuvaziye bırakıp kapitalist sömürüyü muhafaza ederek her üniversite ayrı, her şirket ayrı müşterek yönetimi kapsamaktaydı.

Öğrenci gösterileriyle dayanışmasını ilan ederek CFDT bunların derin motivasyonunu hissetmiştir… Öğrencilerin üniversitelerin demokratikleşme için mücadeleleri, emekçilerin şirketlerin demokratikleşmeleri için mücadeleleriyle aynı tabiatı taşımaktadır… Sanayi ve idari saltanatın yerine öz yönetim temelli demokratik yapılar getirmek icap eder… (CFDT, Beyan, 16 mayıs)

Soğuk savaştan doğan FO sendikası, milli ölçekte ihmal edilebilir derecede önemsiz bir rol oynamıştır. En büyük korkusu de Gaulle’ün iktidarda kalması değil, PCF’nin hükumete dahil olmasıydı. Artık PS-SFIO ile bağları bulunmayan bu sendikasını bürokrasisi, yangını söndürmek ve ihtilalci krizi sadece maaşlı çalışmanın düzenlenmesi için bir mücadeleye dönüştürmek için emekçilerin artçılarına dayanmaktaydı.

Eylemler talepsel olarak kalmalıdır. FO, militanlarını sadece Force-ouvrière teşkilatlarının yönergelerine uymaya davet etmektedir. (FO, Bildiri, 16 mayıs 1968)

CGT ile FO arasındaki gerici bölünme esnasında FEN öğretim emekçilerinin sendikal birliğini muhafaza etmiştir, MGEN, MAIF ile CAMIF’i kontrolünde bulundurmaktadır. Bu sendika PS-SFIO tarafından yönetilmekteydi, fakat bürokrasisi eğilim hakkını tanımıştı. Bu sendikanın bürokrasisi genel grev çağrısı yapan yegane bürokrasi olmuştur… ancak öğretim alanında genel grev başladıktan sonra. Bunun haricinde FO ve CGT ile hemfikirdi.

Bu zaman diliminde FEN’in hedefi dramatik neticelerinden çekindiğimiz çatışmadan kaçınmak maksadıyla hükumet tarafında her türlü açılımı aramak olmuştur. (James Marangé, 1968 senesinde FEN genel sekreteri, 11 ocak 1984)

PCF ve PS-SFIO tarafından burjuva düzenin müdafaası

İşçi hareketinde PCF hegemonya sahibiydi, CGT sendikasıyla birçok derneği kontrol ediyordu, 350000 mensubu mevcuttu ve seçmenlerin %22,5’ini topluyordu. İftira ve şiddet kullanarak fırsatçılığını ifşa eden “küçücük grupları” ezmeye çalışmanın ardından, genel grevin ihtilale dönüşmesine mani olmak istemişti. Bunun yolu bilhassa 1968 senesinde açık ara birinci sendika olan CGT’den geçmekteydi. Parti olarak, sendika bürokrasilerinin kirli vazifelerini PS-SFIO gibi isyanı parlamentoya yönlendirerek ve de Gaulle-Pompidou hükumetinin devrilmesi halinde burjuva bir çözüm hazırlayarak tamamlamıştı.

Siyasi büro emekçilerle tam dayanışmasını tekrar dile getirir… Sol partiler arasında ileri çıkarılan sosyal program mevzusunda bir anlaşmaya varmanın acil olduğu kanaatindedir… Derin reformlar devleti kapitalist tekellerin etkisinden çıkarma eğiliminde olmalıdır. (Waldeck-Rochet, PCF genel sekreteri, L’Humanité, 18 mayıs 1968)

PS-SFIO, FEN sendikasını yönetmekte ve FO ve CGT sendikasında bile bazı konumlarını muhafaza etmekteydi. Siyasi parti olarak, Cezayir harbindeki rolü (ki bu PSU adında bir bölünmeye sebebiyet vermişti) ve 1958 senesinde de Gaulle’ün iktidara dönüşündeki ihaneti sebebiyle çok kan kaybetmişti. Bu parti, ismi FGDS olan ve Vichy rejiminin eski bir yüksek memuru ve 4. Cumhuriyet’in Cezayir’in Fransız kalmasını isteyen eski bir bakanı olan Mitterand’a merdiven işlevi gören burjuva partiler ile bir koalisyonda neredeyse yok olmuştu. Mitterand’ın rakipleri arasında, Radikal Parti’den PS-SFIO’ya ve PS’den PSU’ye zikzak yapan ve 1968 senesinden sonra PSU’den ayrılıp FGDS’ye katılan 4. Cumhuriyet eski başbakanı Mendès-France bulunmaktaydı.

Parlamentoda bir “halk cephesi” oluşmaya başlamıştı. 21 mayıs tarihinde PCF (73 mebus), FGDS (121 mebus) ve PDM burjuva partisi (41 milletvekili) meclise birlikte bir “istizah önergesi” vermişlerdi.

Muhalefet oy birliğiyle hükumetin istifasını talep etmektedir. Komünistler Sol Federasyonuna müşterek bir şekilde ileri bir sosyal programın oluşturulmasını tavsiye etmektedirler. Sayın Mendès-France iktidarın istifa etmesini talep etmiştir. Sayın Mitterand, genel seçim talep etmiştir. (Le Monde, 21 mayıs 1968)

22 mayıs tarihinde istizah önergesi reddedilmişti (233 lehte, 244 aleyhte rey). Dolayısıyla parlamenter ahmaklara göre işbaşındaki hükumet genel greve rağmen, toplumun zenginliklerinin tümünü üretenlerin isyanına rağmen meşruydu.

24 mayıs, gerilimin tırmanışı

23 mayıs tarihinde CGT, “talepler günü” çağrısında bulunmuştu. Ertesi gün, Paris’te Seine nehrinin iki yakasında aksi yönde yürüyen iki ayrı kortej tertip etmişti. UNEF öğrenci sendikası, Cohn-Bendit’in ikamet yasağına karşı Lyon garında PCF’in tasvibiyle bir gösteri çağrısında bulunmuştu. 24 mayıs için öğrenciler ve işçiler ile dayanışma maksadıyla birçok köylü gösterisi hazırlanıyordu.

24 mayıs tarihinde, de Gaulle millete vakur bir konuşmada bulunmuştu. İşine sıklıkla yarayan Bonapartist geleneğe riayet ederek bir referandum ilan etmişti: “şayet cevabınız hayır olursa, tabii ki artık vazifeme devam etmeyeceğimi söylememe gerek yoktur”. Göstericilerin cevabı “Kimin umurunda?”, “10 sene, yeter artık” ve “Elveda de Gaulle” olmuştu. Başbakan Pompidou, cumhurbaşkanının konuşmasından hemen sonra televizyonda ertesi gün devlet, patronlar ve sendikalar arasında müzakerelerin başlayacağını duyurmuştu.

Lyon garında 150000 kişi gösteride bulunmuştu. Bastille’in etrafında barikatlar kurulmuştu. Polis müdahalede bulunmuş ve birçok kişi yaralanmıştı. CRS’ler [Çevik kuvvet tarzı polis kuvveti] merhametsizce müdahaleye devam etmişlerdi. Bazı polis memurları ambulansları durdurup yaralıları çıkarıyor ve kaldırım üzerinde şiddetle üzerlerini arıyordu. Bastille mahallesi geri alındığından dolayı, saat 22’ye doğru göstericilerin bir kısmı Borsa’ya doğru yürümeye başlamıştı. Korunmamış Brongniart sarayı ele geçirilmiş ve kundaklanmıştı. Göstericiler Latin mahallesinde tekrar bir araya gelmiş ve karakollara saldırmışlardı. CRS’ler göstericilere saldırmıştı ve silahları olanların şiddet patlaması yaşanmıştı, göz yaşartıcı gaz bombaları hafif havaya değil, doğrudan göstericilerin üzerine atılıyordu. Altı barikat düşmüştü ve derhal polis gruplarını takip eden dozer tarafından yıkılmıştı. Polis öfkesini tek başına olanlardan çıkarıyordu. Ne basın ne de Kızıl Haç kol bantları darbelerden korumuyordu. Benzer isyanlar 24 mayısı 25 mayısa bağlayan gecede Lyon’da (orada kalp hastalığı olan bir komiser kalp krizinden ölmüştü), Nantes ve Strasbourg kentlerinde, ertesi gün de Bordeaux kentinde yer almıştı.

24 mayıs tarihinde, CGT’nin iktisatçısı vazifesinden istifa etmişti.

Milyonlarca emekçinin, öğrencinin ve her kesimden Fransızların ülkemizin gelmiş geçmiş en kuvvetli halk hareketine iştirak ettikleri bu zamanda, çok daha ileri gidilebileceği, sosyalizme doğru ilerlenebileceği ve en azından de Gaulle’cü rejimi devirmenin mümkün olabileceği inancımı ilan etmek istiyorum. Emekçilerle öğrencilerin derin isteğini idrak etmekten aciz olan veya bunu görmek istemeyen, işçi sınıfından ve soldan geldiklerini beyan eden büyük sendikal ve siyasi teşkilatlar ağır bir tarihi mesuliyet taşımaktadırlar, benim bu mesuliyete daha fazla ortak olmam imkânsızdır. (André Barjonet, Le Monde, 25 mai 1968)

24 mayısı 25 mayısa bağlayan gece, İçişleri bakanı göstericilerden “yeraltı dünyası” olarak bahsetmiştir.

Kudurmuş bir şekilde Paris’in varoşlarından sürünerek çıkan, öğrencilerin arkasına saklanan ve ölümcül bir çılgınlıkla savaşan her geçen gün daha fazla sayıda yeraltı dünyası mensubu. (Christian Fouchet, France Inter radyosu, 25 mayıs 1968).

PCF aynı terimi kullanmıştır.

Tüm gece boyunca, Paris’in çeşitli semtlerinde varlığı onu kabul edenleri ve daha da ötesi onu talep edenleri kirleten bu organize yeraltı dünyasının en şüpheli pisliklerini buluyoruz. (L’Humanité Dimanche, 26 mayıs 1968)

Hükumet, Lyon kentinde polis memurunun ölümünün, göstericilerin polise karşı kullandıkları bir kamyon sebebiyle olduğunu iddia etmiştir. Fakat bir gaz bombası parçasıyla yaralanmış bir göstericinin ölümünü, yani Philippe Mathérion’un ölümünü gizlemiştir.

“Küçük grupların” yararları ve sınırları

1967 ila 1968 senelerinde öncü grevleri başlatan ve genel grevin ana motoru olan genç emekçiler bazen PS-SFIO ve PCF’in solunda şu veya bu teşkilatla irtibat halindeydiler: PSU, FER ile OCI, VO, UJCML, JCR ile PCI, PCMLF… Küçük olmalarına rağmen (ki basın ve hükumet tarafından küçük düşürücü “küçücük gruplar” isimlendirmesi buradan gelmekteydi) PCMLF, VO, OCI ile PCI uzun süreden beri şirketlerde mevcutlardı. UJCML ve daha az oranda VO, 1968 senesinden evvel öğrenci militanları oralarda konumlanmaları için göndermişlerdi. Medya, PCF ve UEC onları goşist olarak gösterseler dahi Marksist terimlere göre goşizmden (yarı anarşizm) çok merkezcilik (yarı reformizm) tabiri daha doğru olur.

Stalinizm’in hegemonyası ve Fransız küçük grupların çok sayıda ortaya çıkmaları, bir açıdan 4. Enternasyonal’in yok oluşunun bedelidir. 4. Enternasyonal, 1930’lu ve 1940’lı senelerde Bolşevizm’in devamını cisimleştirmişti. 1938 senesinde, 1923 senesinden beri Stalin ile mücadele eden Troçki tarafından kurulmasının maksadı, küresel sosyalist ihtilali gerçekleştirmek için Stalinizm ile sosyal-demokrasinin yerine geçmekti. Fakat kendi yönetimi Stalinizm’e 1949 ila 1951 senelerinde boyun eğmiş ve 1952 ila 1953 senelerinde enternasyonalin parçalanmasına sebep olmuştu.

Bir grup 4. Enternasyonal’den ne kadar uzaksa, çizgisi de o kadar karışık oluyordu. 4. Enternasyonal’in programıyla ilişkisini ne kadar geç kestiyse, çizgisi o kadar iyi oluyordu. 1968 senesinde, gençliklerinde 1936 genel grevine iştirak etmiş yüz binlerce emekçi ve daha da fazla 1944 ila 1945 ihtilalci yükselişi yaşamış emekçi mevcuttu, OCI ve PCI’de 4. Enternasyonal’e 1920’li, 1930’lu ve 1940’lı senelerde katılan militanlar vardı.

PSU neredeyse reformistti: Rocard tarafından yönetiliyordu ve Cezayir harbine itiraz etmiş sosyal demokratlar ile Hristiyanları toplamıştı. CFDT sendikasını kadro ve öz yönetimci ideoloji ile besliyordu. Gençlik teşkilatı JSU, UEC’nin, M22M, UCML ve JCR’in… etksinde kalmıştı. PSU’nün yerini PS ve EELV almıştır.

PCMLF ve UJCML, solcu Stalinist’lerdi, aynı zamanda PCF Stalinizm’in açıkça reformist versiyonunu cisimleştirmişti. Çin’in Stalinist bürokrasisi ile en çok bağları olan PCMLF, CGT’den ahmakça ayrılıp CFDT dahilinde militanlık yapmaktaydı. 1968 mayısının başındaki öğrenci gösterilerini desteklemişti. Grev komiteleri ve onların merkezileştirilmeleriyle alaka kurmadan “Halkın hükumetinden” yana görüş bildirmişti. UJCML daha büyük ve dinamikti. En seçkin öğrenciler (ENS) tarafından yönetiliyordu ve fakülteleri terk etmişti. Sınıf mücadelesine odaklanmış bir CGT ve bürokratların atılmaları yönünde görüş bildirmişti. Mayıs başındaki öğrenci gösterilerini kınamıştı. Öğrencilere “halka hizmet etmelerini” emretmiş ve genel grev yönünde görüş bildirmemişti. Militanları çatışmalarda ön saflarda yer almışlardı, fakat grev komitelerinde ve sendikalarda öz müdafaa meselesini öne çıkarmamışlardı. UJCML, gurbetçi emekçilere büyük önem veriyordu. Grev komitelerinin seçilmeleri ve merkezileştirilmeleri için mücadele etmemişti. Siyasi perspektif olarak “halk cephesini” öne çıkarıyor ve PCF partisinden “halk birliği” mevhumunu alıyordu. Mayıs ayında La Cause du peuple yani Halkın Davası organı komünist bir teşkilat adına yayınlanmıyordu. Bu hareketten sadece PCOF ve Partizanlar kalmıştır.

VO, “Troçkizm’den” geldiğini iddia ediyordu, fakat 4. Enternasyonal ile hiçbir bağlantısı yoktu. Çizgisi iktisatçıydı ve CGT yönetimine bağımlıydı. VO yönetimi, PCF gibi siyasi hayatı “sol” ve “sağ” terimleriyle tahlil ediyordu. Bolşevik parti ve 4. Enternasyonal’in aksine, mensuplarının ekseriyetini kazandığı gençlik içinde faaliyette bulunmayı reddediyordu. Mayıs ayının başında, öğrenci gösterilerine karşı gönülsüz bir yaklaşım sergilemişti. Hiçbir zaman genel grev çağrısı yapmamıştı; genel grev gerçekleştiğinde bunu alkışlıyor fakat çelişkili bir biçimde vaziyetin ihtilalci olmadığını izah etmeye devam ediyordu. Militanları bazen grev komitelerinin seçilmeleri için mücadele etmiş olsalar da, VO CGT bürokrasisiyle bu mesele üzerinden mücadele etmiyordu. Öz müdafaa meselesini gündeme getirmiyordu. Gurbetçi emekçileri ihmal ediyordu. Hiçbir siyasi perspektif açmıyordu. VO için sadece birçok talebin karşılanması işe tekrar başlamak için kafiydi. VO, günümüzde LO’ya dönüşmüştür, aynı zamanda NPA’nın bir kısmının (Poutou dahil), CR-L’Étincelle (Kıvılcım), L’Ouvrier ve VdT-M&R teşkilatlarının ortaya çıkmasına da neden olmuştur.

TMR, JCR ve PCI, 4. Enternasyonal’in yok edicilerinden (Pablo, Mandel, Frank ve Maitan) gelmekteydi. TMR, Pablizm’in sağ kanadıydı, en çok öz yönetim yanlısı olanı. Faaliyeti liselilerin eylem komiteleriyle sınırlı kalmıştı. JCR ve PCI, Pablizm’in sol kanadını oluşturuyorlardı, sayısal anlamda daha büyüklerdi. Öğrenci hareketi başladığında anarşistlere hizalanmışlar ve çizgisi “provokasyon – bastırma” olan 22 mart hareketine iştirak etmişlerdi. JCR ile PCI öz müdafaa meselesini öne çıkarmışlar ve grev komitelerinin seçilmesi yönünde görüş bildirmişlerdi fakat JCR bunların merkezileştirilmeleri için hiç mücadele etmemişti. Siyasi perspektif olarak her iki teşkilat da PCF’in “halk hükumetine” hizalanmışlardı. Günümüzde bu akım NPA, Ensemble ve GR tarafından temsil edilmektedir, ancak PS partisine (Weber, Dray, Filoche, Assouline…), PCF partisine (Piquet…), LFI’ye [Asi Fransa] (Coquerel…) ve POID’ye (Gluckstein…) kadro sağlamıştır.

FER ve OCI, Pablizm’e mukavemet etmiş 4. Enternasyonal’in Fransız bölümünün 1950’li senelerin ortasında Lambert tarafından tasfiyesinden gelmekteydiler. OCI, genel grev için, ardından grev komitelerinin merkezileştirilmeleri için ve bazen de işçi hükumeti için mücadele eden yegane teşkilattı. Fakat FO bürokrasisine mani olmamak için PCF (ve PS-SFIO) partilerine burjuvaziyle ilişkilerini kesip iktidara talip olmaları çağrısını yapmamıştır. Aynı sebeplerden dolayı FER militanları polis ve faşistlerle çatışmada tereddüt etmemelerine rağmen OCI, sendika yönetimlerinin önlerine öz müdafaa meselesini getirmemiştir. OCI’nin birleşik işçi cephesi mevhumu, birliği hedef koymuştu fakat 4. Enternasyonal ve Komünist Birlik’in perspektifine aykırı bir şekilde bürokrasilerin yok edilmelerini hedef kabul etmiyordu. Gurbetçi emekçilere kayıtsızdı. Neredeyse hiç kendi ismiyle faaliyette bulunmuyordu, bunun yerine işçi ittifakı komiteleri kisvesi altında veya FER ismiyle faaliyet gerçekleştiriyordu; Informations ouvrières yani İşçi Haberleri gazetesi de komünist bir teşkilat adına yayınlanmıyordu. POID, POI, GlC, GCPOR, Révoltes teşkilat ve gruplarıyla birçok PS (Cambadélis, Jospin…) ve LFI (Mélenchon, Corbière…) kadrosu buradan gelmektedir.

Küçük boyutlarına ilaveten bu siyasi zaaflar, bu teşkilatların Fransız kapitalizmini ve hatta de Gaulle-Pompidou hükumetini kurtaracak olan CGT, FO ve PCF yönetimlerinin manevralarına (Grenelle anlaşmaları, işe tekrar başlama, de Gaulle tarafından karar verilen seçimler) ve CFDT, FEN, PSU ve FGDS yönetimlerinin manevralarına (aynı şey artı Charléty mitingi) karşı koymaktan neden aciz kaldıklarını açıklar.